31 Aralık 2014 Çarşamba

Ekollerin Akıl Korkusu 1

Uzun bir yürüyüş yapamaya karar verdim. Taze bilgi adına yapılması gereken bir eylem. Hem insanlar hem de şehir bütün halleriyle bilgi barındırıyor. Şehirler değişiyor da insanlar pek değişmiyor. Kainattan yerde ki en görünmeze kadar her şey değişirken insanın kendini bundan mahrum etmesi olacak iş değil. Kasıt ettiğim değişmemezlik dünya adına değil. İnsanın öteki hayatı için bu dünya da inandıkları.

1470 yıl önce insanlar aynı böyleydi. Ama bir gün değişimin adı Hz. Muhammed oldu. daha önce Hz. İsa, Hz. Musa ve Hz. İbrahim olmuştu (salat ve selam olsun hepsine). Fakat ben 2015'e iki gün kala değişmeyen değişmeyi red eden bildiğinde sıkışıp kalmış bildiğinin ne kadarının doğru olduğunun farkında olmayan insanlarımın arasında yürüyordum. sadece bizim ülkemizde değil bütün dünya milletleri aynı durumda. hal bu ki, ellerinde ki bilgiler onları korumuyor, savrulup gidiyorlar. insanı inanç dünyası korur. inanç dünyası da doğru bilgiyle korur. çünkü inanç dünyası Allah'a bağlıdır ama bu bağ doğru bilgiyle kurulur.

düşünce dünyam da yürürken hedefime ulaştım. sonuçta bir görev edinmişim, doğruyu anlatmak. konuşulacaksa doğru konuşulsun yoksa susulsun. gittiğim yer benim akrabalarım, bakalım ne değişiklikler var veya var mı? Yok. Konuyu bir şekilde Kur'an ve İslam'a getiririm, özelliğimdir. döndü dolaştı, konu inanca geldi. benim sorum şudur?

hangi bilgi kaynağını okuyup veya duyarak inanıyorsun? cevap aynı; ailem ve çoğunluk neyi bana taşıyorsa ben onu alıyor ve onun taşıyıcısı oluyorum. sonuç; 1200 yıllık yalan yoluna devam ediyor! Müslüman da böyle, hıristiyan ve yahudi de böyle! çok az insan topluluğu hariç dünya genelinin durumu bu. doğrunun tek dayanağı Kur'an olması gerekirken, çoğunluğun inandığı doğrudur mantığı işliyordu. benim böyle bir mantığa yorumum şu; bu düşünce akıldan mantığa gitmesi gerekirken mantık yerine hissiyat merkezine ulaşmış. oradan akla geri dönmemiş ve eylem merkezi de hissiyat bilgisine göre insana yön vermiş. haliyle ilim yerine hissiyat taşıyan bir hayat yaşanır olmuş.

peki bu insanlar mantıksız mı? hayır. işlerinde güçlerinde kısaca dünya hayatların da mantıklılar. çünkü bu dünya da mantıksız işleri hemen başlarına sorun olarak döner. her gün kendilerini güncelliyorlar. dünyayı geliştiren bu insanlar değil mi? nasıl akılsız mantıksız diyebiliriz? ailelerini, işlerini, hesap kitap işlerini, dostluklarını ayakta tutuyorlar.  sorun yok. bütün bunlar sağlıklı insanın yapacağı işler. ama sorun ne? bilgi güncellememin sonuna doğru kilit insan geldi. ortalığı karıştırmayı seven teyze oğlu beni göstererek "bak bunlar var ya, Kur'an 6666 ayet değil 114 sure 6236 ayet diyorlar, sen ne diyorsun?" dedi sorulanı tanırım kendisi esnaftır; ve konuştu? "Kur'an 114 sure, 6666 ayet" ve ekledi; "izahı var ama her şey akılla ölçülmez!?" konuşma bitmişti ayrıldım oradan.

eve dönerken arızayı aradım. sonuçta elektronikçiyiz işimiz arızayı yani bozulan mantık sistemini bulup tamir etmek. neden aklı işin içine olumsuz olarak sokuyordu? işinde gücünde aklı kullanan adamlar, dinlerini akıldan uzak tutuyorlardı. Müslümandılar, dindardılar, ama din adına yaptıkları bir çok şey akıldan yoksundu. neden? düşün, düşün, arıza nerede? arıza bulundu? Allah'a Hamd olsun.

beyin sistemi sadece dünya hayatına soyut ve somut çalışıyordu. ölümden sonrasına dair sadece duyum merkezli inanç edinilmişti Rabbimizin buna itirazı vardı! ve son Peygamberi Hz. Muhammed ile indirdiği Kur'an da şu ayetle esas hedefi gösterdi.

"A'la 16 Maalesef siz (ey insanlar), bu yakın ve aşağı hayatı tercih ediyorsunuz; 17 oysa ki öteki (hayat) en hayırlı ve daha kalıcıdır."

işte ayetle sabit tespit. dünya hayatın da başarı soyut düşüncenin doğruluğunu anlayabileceğiniz bilimleri (ölçüleri/araçları)var. kafanız da ki hayali (duyguyu) gerçekleştirebileceğiniz mekanik eşyaya sahip bir dünya var. eşya ya hükmetmek için kullandığınız matematik, fizik, kimya gibi müdahale araçlarınız bulunuyor. bunları kullanarak soyut düşüncenizi (duygunuzu) somut elle tutulur şekle getiriyorsunuz. yanlış yaptığınız da duygunuz karşılığını bulmuyor. doğruyu doğru hesaplarla ve araçlarla yapmanız gerekli.

örneklersek; gücü meydana getiren fizik kanunları sanayiyi doğurdu. öncesinde doğada ki rüzgar ağaç ve demir ile gemi yapılırken, bir gün geldi buharlı ağaç gemiler, sonrasın da buharlı çelik gemiler, daha sonra petrol gücü ile çalışan gemiler derken her şey gelişti. bu gelişmeleri kim yaptı? insan; ne ile yaptı? soyut düşüncenin merkezi olan akıl ile. sanayi/teknoloji denen gelişmenin iman ile bir alakası var mı? yok! inansa da inanmasa da çabasının karşılığını veriyor Allah. öyle bir sistem tasarlamış. soyut düşünce somut kanıt > somut kanıt soyut düşünce. bir birini takip eden ve destekleyen bir sistem döngüsü. devamlı üzerine koyuyor. Allah'ın yarattığı atomların bir birleri arasın da ki bağı ilim yolu ile keşfeden insan tüm hayal ettiklerine ulaşıyor.

bakın çevrenize; bir zamanlar yürüyen adam koşan at ile uçan kuştan başka bir şey olmayan bir dünya vardı. insan düşünür hayal eder, toprağa elini daldırır. madenleri bulur, ısıtır, eritir karıştırır, döker ve bir şey icat eder. sonra onu geliştirir, daha geliştirir, eşya insana kanunlarla itaat eder. Allah yazmıştır kanununu. Müslümanın farkı her bulduğu gelişmede Allah'ın bir ismini görür ve şükreder. kazandığından ihtiyaç sahibine pay verir çünkü Rabbi emretmiştir. aslın da veren kendisi değil Allah'tır. veren insan Allah'ın veren eli olmuştur. hem insana keşif edecek akıl, hem de eşyaya itaat edecek duygu vermiştir. bütün bunlar bilginin akışı ve işlenişi sonucun da kazanılır.

aklın din ile karşı karşıya gelmesi hıristiyanlıkta olmuştur. din bozulmuş aklın olmadığı bir alana çekilmiş keşiflerin önü ipe sapa gelmez akıldan yoksun efsanelerle kesilmiştir. din ve bilim Allah'ın yaratmasıdır. bunu karşı karşıya getirebilecek ve birbirine çarptıracak bir varlık vardır o da insandır. galileo teleskobu kullanarak gezegenlerin yuvarlak olduğunu keşif edince kilise buna karşı çıkmıştır.



engizisyonları kurmuş ve bilim adamlarına kan kusturmuştur! kilise hangi bilgi ile karşı çıkabilir ki? elinde kendi yazdığı kitapla mı? olmayacak bir şey. dünyayı tepsi gibi düz farz ederek öküzün boynuzları üzerinde tasvir eden kilise değil mi? kilise neyi temsil ediyor? dini! hem de bunu Kur'an varken yaptılar! Fatiha da ki ayet bu adamlar için inmişti;

"Fatiha 7 gazaba uğrayanların ve sapıtanların yoluna değil!"

gazaba uğrayanlar, Tevrat'ı değiştirenler!; sapıtanlar, İncil'i değiştirenler! Müslümanlar onlar gibi olmasınlar diye yüz yıllar öncesinden önlem almıştı Allah. uyarıyordu kullarını Kur'an ile, son saate kadar da uyaracaktı! artık kitabın korumasını üzerine almıştı.

bizim, aklını çekmeceye kitleyen arkadaş, newton zamanın da yaşasa "yer çekimi de neymiş" diye adama taş atar mıydı acaba? newton yer çekimi kanununu keşfedince aklını kullandı. bulduğunun arkasından gitti ve kanun da onu doğruladı. insanlık adına çok şey yaptılar akıllı adamlar. kulluk adına da o akılları kullandılar mı bilmiyorum? sonuçta Allah kulluğun programını yazmış göndermişti. okuyup gereğini yapan kulluğu hak ediyordu. sadece insanlık yetmiyordu demek? bu dünya için bir şeyler yapılsa da öbür dünya için de yerine getirilmesi gereken protokoller vardı.

bir başka açıdan bakalım soyut somut kavramına... soyut düşünce sorudur?

dünya adına soyut düşünceye giriyorsunuz. arabayı hayal ediyorsunuz. önce motoru buluyorsunuz sonra diğer aksamları. soyut düşünceniz somut içine binilir bir araca dönüşüyor. bir sürü kanunu kullanıyorsunuz. bir sürü madene şekil ve işlev kazandırıyorsunuz. sizden önce hepsi toprağın bağrında mışıl mışıl uyuyorlardı. bir zaman önce hayalinizde bindiğiniz arabaya, bir süre sonra emeğiniz, akıl ve becerinizle gerçek haline geliyor ve sizi mest ediyor. bu mucize değil de ne? kısaca yanıt doğru ve işe yarar halde veriliyor. ama bütün bunlar çekmeceye kilitlediğiniz akılla olmuyor! böyle bir bakış açısı; üreten değil, üretenin sırtına yapışan bedavacı insan üretimine yardımcı olur. siz böyle bir adamı ne kadar taşırsınız? 

aynısını öbür dünya için yapalım. hangi yolu kullanacaksınız? gelecekte yaşayacağınız hayat olduğu için soyuttan başlanacak. önce yolunu kanununu bulmanız lazım. düşüneceksiniz. gideceğiniz iki yer var biri cennet diğeri cehennem. ve gidince somut hale gelecek. düşünmek için akla ihtiyaç var. ama aklı çekmeceye koydunuz!

ah Müslümanlar ahhh. akılla beraber düşünceyi de çekmeceye kilitleyip, hissiyatla yol almaya çabalıyorsunuz, elde kitabı taşımanıza rağmen, gidenlerin nasıl hangi yoldan gittiklerini, hedeflerinin ve mekanlarının ne olduğunu anlatan kitaptan en uzak yıldız kadar uzaksınız. her cuma günü Cuma suresiyle bu tür yaklaşım içinde olanları Kur'an uyarıyor ve diyor ki;

"Cuma 5 TEVRAT’I taşıma sorumluluğu kendilerine verilip de sorumluluğunun gereğini yerine getirmeyenlerin durumu, kitaplar yüklenmiş (fakat sırtındakinin değerinden bihaber olan) eşeğin durumu gibidir. 6 Allah’ın âyetlerini yalanlayan toplumun temsil ettiği şey ne kötüdür! Ve Allah zalim bir topluma rehberliğini bahşetmez."

Kur'an size diyor! ve maalesef bu modellere bakıp, yaptıkların da akıl göremeyip onu da dine yorumlayanlara kötü örnek oluyor Müslümanlar! 

Kur'an, soyut somut kavramlarını öğreterek insanın zihin dünyasını geliştirir. aklı kullanmaya davet eder. zamanın sonuna zamana tabii olmayan soyut düşünce ile gidilir. orada rastlanan toplumları oraya neyin getirdiği öğrenilir. Kur'an insanı zaman da sona götürerek cennet ve cehennem konusun da yakmadan hak etmeden girmeyeceği yerlerin tecrübesini sunar. bu soyut yolculuğun somut olan gününden kurtulmak için, somut dünya da soyut düşünmeyi öğretir. anlatılan her şeyi Allah bizzat haber verir. haber verilen yerler, zamanın ötesi ve olmadığı yerlerdir. soyut düşünce zamanın olmadığı yerde de yol alır. somut düşünce maddeye tabi olduğu için zamanın kurallarına da tabiidir ve kainatın (uzayın) dışına çıkamaz. 

Ekollerin Akıl Korkusu 2

29 Aralık 2014 Pazartesi

Kader İrade Sorumluluk Bilinci

çok seçenekli dünya ve orada ölüme kadar geçireceğiniz hayat sizi bekliyor. dikkat edin yaptıklarını Allah' a "O, diledi, dilemeseydi olmazdı" diyenler yamulmuş kader inançlarını bir daha gözden geçirsinler.

"İsra 13 Ve Biz, her bir insanın kaderini kendi çabasına bağlı kıldık. Nitekim Kıyamet Günü onun önüne, (dünyada yapıp ettiği) her şeyi kayıtlı bulacağı bir sicil koyacak (ve diyeceğiz ki):14 “Oku sicilini! Bugün kendi hesabını görmek için sen sana yetersin!”

"Müddessir 38 Her insanın (akıbeti) kendi kazandıklarına bağlıdır; 39 ancak iyiler müstesna"

hastalanmış kader inancı...

Allah'ın yarattığı kader inancını düşünce merkezine koymayıp ta, mikrop kapmış halini koyanlar, hayata da o hastalanmış kader inancı ile bakarlar. her şey ikinin arasında cereyan eder. örneklersek; zulüm eden ve zulüm edilen. yamuk kader inancın da; zulüm eden kişi kaderinin böyle olduğunu düşünür. zulüm edilen kişi de, uğradığı zulmü kader olarak kabul ettiğinden, zulme karşı dayanıklılığı (sabrı) artar. ve her başına geleni Allah'a fatura etmeye başlar. ancak neyin Allah'tan, neyin kuldan geldiğini ayırt edemeyen biri için Allah'a çıkardığı bu fatura iftira niteliği taşır. yok edilenin kaderini Allah yazdı ise, yok edenin de kaderini Allah yazmıştır, neden itiraz edilir ki? kader ayetlerle sabittir.

İsra 13 / Müddessir 38-39

doğru bakış açısı: iyilik uğruna sabretmek, zulme karşı koymak. çünkü iyilik Allah'tandır. zulme sabır da Allah yoktur. çünkü Allah kullarına zulmetmez. insan hem kendine hem de karşısındakilere zulüm eder.

"Yunus 44 Şüphe yok ki Allah, insanlara hiç bir şekilde kötülük etmez; fakat insanlar kötülüğü kendi kendilerine ederler."

" Nisa 147 Eğer siz Allah’a şükreder ve iman ederseniz, Allah size azap edip de ne yapsın?"

insan burada neyi unutmuştur? Allah'ın kendinden insana yetecek kadar verdiği irade bilinci ve sorumluluk duygusunu. irade varsa seçim vardır. seçim varsa imtihan vardır. Allah yasasını böyle kurmuştur.

irade ve sorumluluk...

irade kaderi kontrol veya değiştirmeyi sağlar. sorumluluk duygusu ise kontrol veya değiştireceği kaderlerin sorumluluğunu almayı. insan bir hareket yaptı mı bir kaderi başlatır veya değiştirir.

örnek: duran topa vurdunuz bir yönde kaderini yaşamaya başladı, başka biri vurdu mu o kader değişir ve son vuranın çizdiği kader yaşanmaya başlar. topa yön vermek irade ister gol olması golcünün, olmaması ise kalecinin sorumluluğudur. bunların arkasın da hep insanın iradesi vardır. daha arkasın da ise, tüm kainatın kanunlarını yazıp yöneten Allah'ın İradesi vardır.

Allah seçimini yapar ve yarattığı dünya da yarattığı insanın iradesine sunar.

örnekleyelim; Allah namaz kılmayı emretmiştir, namaz artık insanoğlunun kaderi olmuştur. fakat kılmak veya kılmamak sizin tercihinizdir. tercihlerden birini yaparak ömrünüzü bitirdiğinizde, Allah'ın İrade ettiği yere konursunuz.

Allah'la başlayıp Allah'la yaşanan hayat Allah'ın olduğu yere konur.

Allah diğerinden korusun.

"A'raf 51 Onlar ki, dinlerini oyun ve eğlenceye çevirip dünya hayatının albenisine kanmıştılar!” cevabını verecekler. Dahası, onlar nasıl bu Hesap Günü’nün gelip çatacağını unuttular ve mesajlarımızı inkâr ettilerse, Biz de bugün onları unutulmaya terk edeceğiz. 52 Zira Biz onlara, inanmaya gönüllü bir toplum için bir yol haritası ve rahmet pınarı olan, tarifsiz bir bilgiye dayalı izahlarımız bulunan bir kitap iletmiştik."

selam ve dua ile Allah'a emanet olun

28 Aralık 2014 Pazar

Kur'an Ruh ve Akıl Simülasyonu 2

2. bölüm...

Hz. Adem gökyüzüne bakıp ta bir gün oralara çıkabileceğini hayal etmiş midir çok merak etmişimdir. bu günden geçmişe götüren düşünce yolculuğumuz ve yolculuğun ilahi gemisi Kur'an. .

elektronik dünyasın da bir şeyin çalışması için zaman sinyali (timer clock) gereklidir. kurulacak mantık devresinin kalbi zamandır. arkasından mantık ve ölçülebilen akım devreleri gelir.  zaman devresi kurulduktan sonra devrenin kalbi atarak yaşamaya başlar. devreye mantık kapıları eklenir ve arayüz programlarla devre kontrol altına alınır. en son yazılım girilerek arayüzden devre amacına göre çalıştırılır. bu oluşuma eklenecek her birimin bilgisi, oluşumun belleğine yazılım ile tanıtılır. cihaz açıldığın da ana işlemci kendisine bağlanan birimleri tanımaya başlar, bütün bilgileri alır ve kim ne iş yapacaksa işini yapması için ok verir. fakat, işlemciye bütün tanımlar daha önceden bios adı verilen alt tanımlama merkezinden girilmişse işlemci ne yapacağını hangi birime nasıl davranacağını bilir. biosun silinmesi halinde işlemcinin erişebileceği alt kimlik bilgisi olmadığı için sitem çalışmayacaktır.

\kainat bilgisi>dünya bilgisi>insan bilgisi<dünya bilgisi<kainat bilgisi/

dünya ve canlılarının bilgisi...

"A'la 4 O ki, tüm bitki örtüsünü çıkardı; 5 sonra onu kapkara-kupkuru bir hale soktu."
 
"Hicr 19 Ve yeryüzünü (engebeli arazi yapısıyla) uzatıp genişlettik; zira orada kalkmaz kımıldamaz dağlar yerleştirdik; üstelik orada her türün dengeli bir biçimde büyüyüp gelişeceği (bir canlı hayat) sağladık. Yine orada hem sizin için, hem de rızık vericisi siz olmadığınız bütün (diğer) varlıklar için geçinme imkanları sağladık. 21 Hiçbir şey yoktur ki, onun kaynağı Bizim katımızda olmamış olsun; fakat Biz her bir şeyi tespit ve tayin edilmiş bir ölçüye göre indiririz. 22 Yine, aşılayıcı rüzgarları Biz sevk etmişiz; bunun sonucunda gökten suyu indirmiş ve onunla sizi suya kandırmışız; yoksa onun kaynağına hükmeden siz değilsiniz. 23 Ve elbette Biziz hayatı ve ölümü var eden; ve (ölümlü tüm varlıklardan) geriye kalan her şeyin tek gerçek vârisi olan da Biziz."


insan anatomisi ve kimya bilgisi dünya da ki canlılarının hangisinde ne kadar var bilmiyorum? birine örnek vermek gerekirse, sivrisineğin vücudun da dört laboratuvar vardır ve insan kanının bilgisi sivrisineğin yaradılış (bios) bilgisinde mevcuttur. insanı bilgisayara benzetirsek, insan; işlemcinin kendisi, sivrisinek ise insana bağlanan birimdir. dünya ile insan arasında bir bağ oluşturur. Yaradan'ı bir olduğu için bilgi uyumu vardır. başka bir örnek ise; bal arısıdır. bal arısı, insana ürettiği bal üzerinden bağlıdır. ürettiği insana zarar vermez aksine yararlıdır. Hz. Adem'e tüm kainat boyun eğdirilmiştir. bütün aleme bilim yolu ile nüfuz eder. bilim yolları; felsefe, fizik, kimya, matematik ve mekaniktir. ilk çağların mekanik olduğunu düşünüyorum. toprağın sürülmesi, sulanması ve ürünün toplanması tezimde destek noktalarım.

Hz. Adem'in bilgisi...

dünyanın ilk insanı/insanları olmak nasıl bir şey olsa gerektir. ilk ateşi yakacaksınız, ilk yemeği pişireceksiniz. ilk terleyen ve üşüyen yine siz olacaksınız. yere oturan da, ayağa kalkan da, koşan da, korkanda, gülende, ağlayanda, aile olan da, ilk çocuğu öldürülende kısaca her şeyin ilki sizin benliğinizde yaşanacak. yaşamın başladığı yer sıcak bir iklime sahip, buda ilk insan için daha makul gibi. bütün bunlar bir şekilde öğretilmiş olmalı.

"A'la 2 O ki, tüm mahlukatı yarattı ve yaratılış amacını gerçekleştirecek bir donanım verdi. 3 O ki, her şeye yaratılıştan bir ölçü ve amaç takdir etti, sonra (o ölçüye uyarak amacına ulaşacak) istikamete yöneltti."

kainat bilgisi...

kainatın işleyiş bilgisinde dünya>dünyanın işleyiş bilgisinde>insan tanımlanmıştır. kainattan gelebilecek her tehlikeye karşı diğer gezegenlerin dizilişi ile dünya koruma altına alınmıştır. dünyanın atmosferi de bir koruma kalkanı görevi görür. uzay içinde ki muazzam hareketlilikten gelebilecek kütlesel tehlikeleri sistemin içinde ki gezegenler üzerlerine çekerek dünya da ki yaşamı korurlar. Rabbimizden habersiz hiç bir varlık yasasının dışına çıkamaz.


"Bakara 255 ALLAH, kendisinden başka ilâh olmayan, mutlak diri, hayatın ve varlığın kaynağı ve dayanağıdır; ne gaflet basar O’nu, ne de uyku. Göklerde ve yerde olan her bir şey O’nundur: O’nun izni olmaksızın katında şefaat edecek olan kimmiş bakayım? O, kullarının önünde-açıkta olan şeyleri de, ardında-gizli olan şeyleri de bilir; oysa onlar, O dilemedikçe O’nun ilminden hiç bir şey kavrayamazlar. O’nun sonsuz kudret ve otoritesi gökleri ve yeri kaplamıştır; üstelik onları görüp gözetmek O’na güç gelmez: zira yüce ve azametli olan yalnızca O’dur."
   




kainat fiziğinin kaderi

Hz. Adem'in dünya da yaşama başlamasından önce, insanın evi olacak bu gezegen tüm kanunları ve süsleriyle insan için, alemlerin Rabbi Allah tarafından hazırlandı.

"Yunus 3 KUŞKUSUZ sizin Rabbiniz, gökleri ve yeri altı devrede yaratan; ve sınırsız güç ve kudret makamına kurulup varlığı yöneten Allah’tır: O’nun izni olmadan kimse şefaatçi olamaz. işte bu (niteliklere sahip) olan Allah’tır sizin Rabbiniz; artık yalnız O’na kulluk edin: Hâlâ öğüt almayacak mısınız?"
 
bütün kainat ona yazılmış kanunlar üzerinde hareket eder. hangi gezegenin ne hızla hareket edeceği Rabbimiz tarafından İrade edilmiş, yaratılan her şey yaratılış ve dönüşebileceği evreleri halden hale geçişleri düzenlenmiş kontrol altındadır. ben bunu kainat fiziğinin kaderi diye yorumluyorum. canlıyı ve maddeyi oluşturan atom yapısı ikilik sistemi ile

La İLAHE İLLALLAH demektedir.
 
 


 

dünyanın yapısını oluşturan ateş, su, toprak, hava dediğimiz elementler, karıştırıldıkça yeni elementlere dönüşmektedir. varlık sahasın da halden hale geçerek insanın yararlanmasına sunulmuş nimetler hayatın bir amacı olduğunun kanıtıdır. eğer insan vahşi varlığı terbiye ederse tüm varlık insana dost olur. dostluğun anahtarı sevgidir.

Hz. Adem ve misyon...

dünyadan insanı çıkarın...üst Külli İradenin dışında başka irade kalmaz. dünya da irade gösterecek, üretecek ve tüketecek bir varlığın gerekli olduğunu biliyoruz. çünkü Sünnetullah böyle. Allah dünyanın yasasını böyle yazmış. insan olmazsa ıslah olmayacak, akılsız iradesiz ve vicdansız kalan dünya nereye gider Allah bilir. insan hem dengeleri sağlayacak hem de düşünce, fikir üretecek, yeryüzünde gizlemiş cevherleri bularak ve hayatına katarak Rabbimizin sonsuz yaratıcılığına şahit olacak, imtihanını verirken şükredecek, dünya ve uzay gizemlerini keşfederek, Hz. Adem'le başlayan insanlık yürüyüşünü ve kulluğunu son saate kadar sürdürerek gayretini göstermesi bekleniyor olsa gerek.

Not: şu ana kadar ki gelişinden ve gelişiminden çıkardığım harita bu.

Hz. Adem ve kader...

değişmeyen kader iradesiz varlıklar için geçerlidir. eşya ve insanın kaderleri birbirleriyle karşılıklı çalışır. sabit kader çok önemlidir. bütün madde, fizik kimya, matematik ve anatomi yapısı sabit kader üzerine hareket ederler. insan bu sabit kaderleri kullanarak yönetilebilen bir kadere çevirir. 

3. bölüm   







Yalanla Hakikate Çağıranlar

İslam'ın yalancıları ne zaman çıktı bilmiyorum fakat Kur'an okuyup üzerine düşününce; yani okunan ayeti zaman ve mekan cetveline koyunca her şey ortaya çıkıyor. Hep söyledim hep söyleyeceğim. Kim düşünmemizi istemiyorsa o şeytana yardım ediyor demektir.

Okuduğunu anla ki düşünüp fikrin olsun.

Zaman ve Mekan Cetveli

Bir ayet okuyacağız onu zaman cetveline koymamız bize her şeyi anlatacak.


Bakara 83 - Bir vakit İsrailoğullarından söz alıp: "Allah'tan başkasına ibadet etmeyin. Anneye babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara güzel muamele edin, İnsanlara tatlı söz söyleyin, namazı hakkıyla eda edin, zekâtı verin!" demiştik. Sonra pek azınız hariç, sözünüzden döndünüz. Hâla da yüz çevirmektesiniz.


Okudunuz ayeti değil mi? Zaman israiloğullarının yaşadığı devirler. Hz. İbrahimden başlar israiloğulları. Oğulları, Hz. İsmail ve Hz. İshak'tır. Hz. İshak soyunun devamıdır israiloğulları. Son temsilciside Hz. İsa'dır. İki kol şeklinde ilerleyen yapının Hz. İsmail kolundan da Hz. Muhammed Peygamberimiz doğmuş ve Peygamberlik müessesesi sonlanmıştır. Biz Müslümanlar bütün Peygamberlere iman ederiz, hepsi Müslümandır. onlara salat ve selam olsun


Çok uzun bir zaman diliminde hiç bir kitapta değişmeyen değerler.

 

"Allah'tan başkasına ibadet etmeyin. Anneye babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara güzel muamele edin, İnsanlara tatlı söz söyleyin, namazı hakkıyla eda edin, zekâtı verin! "


Hani namaz Miraç'ta verilmişti? Hani namaz 50 vakitti?


Bir sürü yalan hikaye! Bütün insanlık boyunca kılınmış olan namaz, ayette bize gülerek el sallıyor. Hakikati değiştirip yalan katan bu zihniyet kimse neden böyle bir şey yapmış ki?

Diyorlar ki "ulemaya güven" nesine güveneyim ki? Elinde Kur'an tutupta inandığı masalı anlatan ulemanın nesine güveneyim? Biz böyle akılsız ulemaya kaldıysak, gözümüzü cehennemde bunların arkasında açarız.

Namaz için başka bir ayet daha var. Koy zaman cetveline her şey ayan beyan olsun.

Taha 132 - Ailene ve ümmetine namaz kılmalarını emret, kendin de namaza devam et! Biz senden rızık istemiyoruz, bilakis senin rızkın Bize aittir. Güzel akıbet, takvâdadır, yani Allah'ı sayıp haramlardan korunmaktadır.

Kur'an' surelerinin iniş sırası vardır. Eldeki Mushaflar sahabe efendilerimizin konu önemine göre dizdikleridir. Fakat Kur'an'nın 23 sende indiğini göz önüne alırsak, onun iniş sıra listesine ulaşırız, yani Nuzul sırası ile bilinen listeye. Bu süreç Alak suresi ile başlamıştır. Birde Nuzul sebebi vardır, İnsanlık Kur'an'nın nüzul sebebidir. Önceki kitabın muhatapları ellerinde ki kitabı yaz boz yapınca insanlığı doğru kitaptan mahrum ettiler. Kitapsız olmaz! İnsanların arasında bir sürü mesele var. Yeni doğanlar kitapsız bir dünya ya doğuyorlar. Düzen lazım, sabit değerler lazım. insanlar düzeni bozmuş haldeyken Kur'an'nın inmesi farz oldu. Çünkü Rabbimiz sorumluluk sahibi, bizim gibi sorumsuz değil ki.


Biz kitaplara iman ederken aslında Rabbimizin sorumluluğunu yerine getirdiğini kabul ediyoruz. İnsanı yaslara bağlayarak birbirleri arasın da ki hukuku koruma meselesidir Kur'an'nın indiriliş sebebi. Kitapsız olmaz. İnsanı kendi başına bırakırsanız zıvanadan çıkar. Onun içinde namaz Müslümanın dersidir. Derste Kur'an okur. Bu beş vakitlik derste bilgilenir ve unutmaması için tekrar eder. Namaz da öğrendiğiyle yaşadığı hayata yön verir. Aynı zaman da çelişkilerini görür. Kısaca namaz çok yönlü bir kulluk aracıdır. Tabii kul olmak isteyen için.

Konumuza dönersek. Taha suresi, Miraç hadisesinin yaşandığı ve Miraç'ta namaz hediye edildi denildiği İsra suresinden yıllar önce inmiştir. (Nüzul sırasına göre bak)

Yalanla masalla hakikat anlatanlara yazıklar olsun. Uydurma dinleri başlarında paralansın.

Gelecek İmana teslim olmuş aklındır. İmansız bir akıl, akılsız bir İman hiç bir işe yaaaraaamaaaaz. Aklını İmana bağlamamış kişi dik sürünen bir canlıdan öteye gidemez. Allah böyle kişileri, güzel konuşup güzel giyinmiş ve koltuklarına yaslanmış içi boş kütüklere benzetmiştir.

Allah kalpte ki imanı ibadetlerle eylemlere yönlendirmiştir. Böylelikle kalplerde ki görünmez iman eylemlerde görünür hale gelmiştir, hem bir örneklik yaratılmış, hem de kim kimin ne olduğunu bilsini görselleştirilmiştir.

Allah; Basir sıfatıyla insanın içini özünü görür, kul ise sadece dışını görür.

Allah'tan kaçmayın! Allah'a kaçın :) Allah'a emanet olun.

27 Aralık 2014 Cumartesi

Kur'an Ruh ve Akıl Simülasyonu 1

çalışmam insanın çalışma sisteminin anlaşılması temeline dayanır. işlenen konu elektronik, mekanik ve yazılım ile uğraşan benim beynimin anlayışına göre akmaktadır. insanlığın eldeki mevcut bilgisi üzerine kurgulanmıştır. kullandığım bilgiler benim algımla sınırlıdır. haklı, yerinde eleştiriler bana yardımcı olacaktır. eleştirilerinizi insanlığın yükselen değerleri üzerine inşa ediniz.

birinci bölüm...

Bismillahirrahmenirrahiym.

"A'la 2 O ki, tüm mahlukatı yarattı ve yaratılış amacını gerçekleştirecek bir donanım verdi. 3 O ki, her şeye yaratılıştan bir ölçü ve amaç takdir etti, sonra (o ölçüye uyarak amacına ulaşacak) istikamete yöneltti."

akıl ana işlemcidir. Ruh bambaşka bir alemdir. Varlık aleminde bir bedende bulunan Ruh tüm bedenle iç içe geçmiştir. düşünce fikir irade mantık hafıza gibi birimler akla bağlıdır. akla bağlı olan diğer birimlerse şunlardır. tanımlama adına, havuz olarak ele alırsak. benlik havuzu, duygular havuzu, hisler havuzu, gibi sıralayabiliriz. hepsi akla bağlıdır. şimdi bu birime dış dünyadan bilgi aktaran birimlerimizi bağlayalım. bunlar göz kulak koku tat ve dokunsal birimler. son olarak ta eylem birimlerimizi ekliyoruz. konuşma, yürüme el kol sistemleri. eylem birimleri dış dünyadan gelen veriye göre kimliğimize hareket verecek.

evet artık bilgi girişi yapabileceğimiz robot insanımız hazır. bütün bunları bilgi girişi ve giren bilginin nerelere gönderildiğini ve o bilgiye göre oluşacak eylemlerin izahı için yaptık. öncelikle her şeyin olduğu gibi insanın da doğup büyüyen bir varlık olduğunu içinde taşıdığı her şeyinde büyümesinin Allah'ın Sünnetullah'ı (yasası) olduğunu bir kenara çıkmaz kalemle yazalım. ama bizim yapacağımız robot olacağı için bayağı yaşını başını almış olacak ve çıkacağımız yolculukta insanın manevi yapısını insan üzerinden; mekanik yapısını ise robot üzerinden incelemeye gireceğiz.

çalışmanın yazılım kısmını oluşturan doğru bilginin önemi, kader, eşya ve tabiatı ile olan bağlantısı, insanın maddi kısmının nereye, manevi kısmının nereye bastığı, hangi gözle görerek yürüdüğünü eklenen diğer konularla keşfetmeye çalışacağız. Rabbim muvaffak eylesin İnşallah...

yolculuğumuza başlıyoruz.

içine konacağımız muhteşem bir dünya bizi bekliyor. hayvanlarıyla bitkileriyle, toprağıyla suyuyla, yağmuruyla bulutuyla, kokusu rengiyle, tadıyla, sıcağı soğukluğuyla, gecesi gündüzüyle, dokunduğun da hissettiğinle, gökyüzü, uzayı yıldızı, güneş, ve güneş sistemine bağlı gezegenleri ile onunda bağlı olduğu galaksi ve daha niceleri... içinde madenleri fizik kuralları ve kimyası, matematiği, mikrobu böceği, her birisine yüklenmiş görevi (yazılı mı) ile bekliyor. kim bilir ne kadar bekledi? sarhoş edici bir mekan; dünya İNSANINI bekliyor, ki mevcut hayat paylaşılmaya başlansın ve dünya da ki hayatın anlamına bambaşka güzellikler katılsın.

kendisine ikram edilen özgür iradesinden tüm kainata yayılacak eylemlerin en değerlisini yine Rabbinin seçimlerine göre değerlendirsin. DİKKAT ilk seçim noktasına gelindi?

Yaradan Rabbi adıyla mı okuyacak? O,nun verdiği bilgiyle mi hareket edecek; yoksa kendi adıyla mı?

özgür irade bir seçime davet edildi.

hayat simülasyonumuz satır satır, saniye saniye akışına devam ediyor.

hayat simülasyonunu burada durduralım.

Biz Müslümanız, kitabımız Kur'an. Allah lisanslı ilahi bilgi kaynağımız, doğruluğu tartışılamaz tartışılması teklif dahi edilemez.

ilk bilgi girişi Melekler huzurunda yapıldı. Melekler bir bilgiye dayanarak bizi yani insanı istemediler. Bize verilen ilahi bilgi ile insan Melekleri bilgilendirdi. İlahi bilginin karşısın da Melekler, Rabbimizden gelen her bilgiye razıyız diyerek insana razı oldular. onlar bizden razı, biz onlardan razıyız.

bilginin ilahi oluşunu gözden kaçırmayalım.

insan tüm birimleriyle hazırlanmış bir varlık. Gelecek bilgiye karşı tüm beyin fakülteleri ile ortaya bir eylem (hareket) koyacak. ve eylemin Allah katında bir karşılığı olacak. işte bu yüzden ilahi bilgi olması çok önemlidir. Satır satır çalışmayı takip edelim.

1-gelen bilgi hafızaya alınacak. 2-bilgi akıl tarafından işlenecek. 3-mantık birimine gönderilecek, 4-düşünme birimine gönderilecek, 5-fikir birimine gönderilecek. 6-sonuç alınacak. 7-akıl gönderdiği tüm bilgilerin sonuçlarını değerlendirecek (fark ederseniz, istişare protokolü devrede) 8-değerlendirmeden gelen bilgi duygu havuzundan geçecek. 9-his havuzundan bilgi alınacak. 10-çıkan tüm veriler irade merkezine gönderilecek. 11-irade edilen veri eylem merkezinde işlenerek eyleme dönüşecek. 12-eylemin kaydı benlik merkezine işlenecek. Bir kayıtta Allah katında işleniyor.


Yasin 12 Elbette Biz, evet ölüyü Biz dirilteceğiz; ve onların önden yolladıklarını da arkada bıraktıkları eserleri de Biz yazacağız: böylece her şeyi kaydeden tarifsiz ve çok gelişmiş bir ana (bellek)te kayıt altına almış oluruz.


bütün hepsi ruhta toplanarak insanın gelecekte oluşacağı kimliğini belirleyecek; ve Rabbi kullarına şu ayeti indirecek. "benim tüm istek ve arzularım, bütün ibadetlerim, hayatım ve ölümüm alemlerin Rabbi Allah'a; armağan olsun"; bakın bu ayet tamamen eylem üzerinedir.

bir hediye kutusu yaptınız. ayette geçen tüm eylemler o kutuya konacak güzellikte olmalı, çünkü alemlerin Rabbi Allah'a hediye edeceksiniz, o kutuyu boş vermekte var. ayet eylemin bilgisini veriyor.

hayat simülasyonunu devam ettirelim...

hayır devam ettirmeyelim...


Günümüzün son verilerinden Hz. Adem'in ilk gününe bilgi girişi yapalım. gün gelecek etrafında ki kumdan  cam, daha sonra elektroniğin can damarı silisyum ve silikon  üretilecek. Sonrasında  transistörler ve mikroçipler. 



Etrafınızda ki topraktan çıkarılıp yapılmış her şeyi düşünün, Rabbinin izniyle hepsini Hz. Adem yapacak.

İsra 70 Ama doğrusu Biz Âdemoğluna kat kat ikram ederek onu üstün ve şerefli kıldık. Karada ve denizde onlara ulaşım imkanı sağladık. Temiz ve helâl besinlerle onları rızıklandırdık ve onları yarattıklarımızın bir çoğundan üstün tuttuk.

Ve insanın her şeyini borçlu olduğu toprağa atıf yapan ayet,  

"Müminun 12 DOĞRUSU Biz insan türünü, bir nevi konsantre bir balçıktan yarattık; 13 epey sonra onu, karar kalacağı (rahimde) yer tutan bir hayat tohumu kıldık; 14 daha sonra, o hayat tohumundan döllenmiş hücreyi yarattık; hemen sonra döllenmiş hücreden cenini yarattık; ve ceninden de kemikleri yarattık; en sonunda kemiklere kas giydirdik; sonuçta, onu bağımsız bir varlık olarak inşa ettik: işte her şeyi en güzel şekilde yaratan Allah’ın şanı böyle yücedir!"



işte bilginin hası. ben gördüğümü mesleki bilgimin üzerine koyarak anlatıyorum. Allah; var ediyor, can, biçim, renk, koku, ve süslüyor...

2. bölüm...


25 Aralık 2014 Perşembe

Ciddiyet ve Sorumluluk

Hayat dünya sahnesi, insanlar oyuncusu, Kuran ise bu oyunun ciddi ilahi senaryosudur. Senaryoyu okumayanlar veya okuyup ciddiye almayanlar, veya başka senaryoların peşine takılanlar sahneledikleri oyunun sahte kahramanlarına dönüşerek sahte bir örneklik ile hayatlarını zayi edeceklerdir. Allah ise böyle bir amacı olmadığını şu sure de insana anlatmıştır.

 
"Enbiya 16 (EY İNSANLAR!) Biz göğü, yeri ve bunların arasındakileri bir oyun olsun diye yaratmadık. 17 Eğer Biz bir eğlence edinmek isteseydik, onu kendi katımızdan edinirdik; ne ki bunu asla yapacak değiliz. 18 Aksine Biz, mutlak hakikate atıf olan (amaçlı ve anlamlı yaratılış) gerçeğini, malum amaçsız ve anlamsızlığın başına çalarız da, o berikinin belini kırar; işte o zaman beriki de yok olup gider. işte (Yaratan ve yaratılan) konusunda bu türden tanımlamalarınızdan dolayı yazıklar olsun size!

 
Bu formüle göre dünya hayatını oyun ve eğlenceye çevirenler, hayatını sorumsuz yaşama üzerine kurmuş insanlardır. Ölüm sonrasında ki hesap gününde işte bu sorumsuzlukla hayatlarını zayi edenler, sorumlu olduklarından kaçacaklardır. Ve bu Kur'an'ni bir gerçektir.

24 Aralık 2014 Çarşamba

Ölüm

Ölüm doğumdan daha büyük bir gerçektir, onu içinde sesi çok gür çıkar. O konuştu mu her kes susar. Alimi de, cahili de, büyüğü de, küçüğü de, bileni de, bilmeyeni de susar. Susması gerekir. Çünkü ölüm kendi başına çok şey söyler. Ölümden daha büyük bir nasihatçi, bir vaiz, bir öğütçü bulunamaz. O nedenle efendimiz eğer nasihat istiyorsan, vaiz arıyorsan, ölüm yeter! buyurur.
 

Bunun için gidilir kabirlere, bunun için ziyaret edilir. Çünkü insan öleceğini unuttuğunda yapar tüm hatalarını, günahlarını, işler cinayetlerini. Öleceğini unuttuğun da tecavüz eder. Öleceğini unuttuğun da Allah'a isyan eder. Öleceğini unuttuğun da kendisine yabancılaşır, öleceğini unuttuğun da haddini aşar. Eğer mümkün olsa da insanın ölümü gözünün önünden ayırmayacak, zihninden asla çıkmayacak bir imkanımız olsa, insan yaptıklarının bir çoğunu yapmaz, yapmadıklarının da bir çoğunu yapardı.
 

Vahiy insana işte böyle bir tasavvur, böyle bir akıl, böyle bir şahsiyet kazandırır. Ölümünü gözünün önünden uzak tutmayan bir insan, ölümü koynunda atletinin içinde saklayan, onu daima yanın da gezdiren, ölümünü göz önünden ayırmayan, ölümünden sonrasına göz bebeği gibi bakan insan ahreti kazanır. İşte bu hale gelmek kolay değildir. 
 

Akıl küçüldükçe ana sıkışır, büyüdükçe anı aşar. Akıl küçüldükçe şimdi de buraya yoğunlaşır. Hemen şimdi ödüller, hemen şimdi lezzetler, hemen şimdi kar, hepsi de hemen şimdi, hatta cezada hemen şimdi. Bu çocuk aklıdır, büyümemiş olgunlaşmamış, akil olamamış akıldır. Ama büyüdükçe hemen şimdi demez. Ve ufuklara bakar, yarın ne olacağım, yarınım ne olacak diye bakar ve kendi kendisine sorar. Ve sorar; "öldükten sonra ne olmayı düşünüyorsun ey nefsim?" Küçüklere sordukları gibi büyüklere de sormalı; "büyüyünce ne olacaksın çocuğum?" der gibi; "ölünce ne olacaksın?" diye sormalı. Çünkü ölünce ne olacağınıza siz karar verirsiniz! Rabbim ölünce adam olanlardan kılsın... Ölüm kötü değil; Hayatı kötü olanlar ölüme kötü diye bakarlar. Kötü bir hayat yaşayanların gözünde ölüm kötüdür.

Yoksa ölüm mücerret olarak kötü değildir. Ölüme insanlar suizan ederler. O kadar suizan ederler ki, yaşamadıkları bir şeydir ölüm. Görmedikleri bir şeydir, gitmedikleri bir alemdir o alem. Ama nedense suizan ederler. Ölüme suizan etmemek lazım. Hayatı iyi yaşamak lazım ölüme suizan etmemek için. Belki bir kere ölselerdi ölüme bu kadar suizan etmeyecek, hatta helallik isteyeceklerdi. Ben senin hakkını yedim diye. Biz Müslümanlar böyle bakarız. Biz Müslümanlar ölümü hayatın öbür yüzü olarak görürüz. Ölüm aslın da ebedi hayatın kapısı, onun içinde ölüm daha sahici, daha gerçek, sınırlı olandan sınırsız gerçeğe geçiş, geçiciden kalıcıya geçiş, suni hazlardan tabii hazlara, daimi hazlara geçiş. Sınırlı bir dünya dan gerçek, sınırsız bir dünya ya geçiş. Bunun neresi kötü? İnsan aslın da gerçeği sahiciyi aramaz mı? Sahte kimi eğlendirir? sahte ile kim avunur?.... Evet tek dünyalılar. Tek dünyası olanın çift yüzü olur. Müminin iki dünyası tek yüzü vardır. Çift dünyası olan öbür tarafta maske takamaz. O tarafta takamayacağı maskeyi bu tarafta da takmaz takmamalıdır. Rabbim; nifaktan, şirkten, küfürden, isyandan, tuğyandan, bizleri muhafaza kılsın. Amin
 

Mustafa İslamoğlu

Kavramların Anlam Kaymaları


Bir kavramı ve ona bağlı anlamı değiştirince değişen kavram bir başka kavramı yerinden ediyor. Domino taşı gibi veya tren katarının raydan çıkması gibi.
 

Örnek Kavramlar: İhlas kavramına Samimiyet anlamı verilince samimiyet anlamına gelene ne oldu? Nasihat oldu. Nasihat kelimesinin anlamı ne oldu? Öğüt veya ders  anlamı oldu! Sahabe soruyor "kime samimiyet ya Resullullah?"  "Allah'a samimiyet" anlam kayması olunca Allah'a öğüt oluyor. İşte burada Zikrin anlamı nasihate veriliyor. Zikrin öğüt anlamı gidince, zikir oldu "dil ile anmak." Yani öğüt evirildi ve "anmak" eylemine dönüştü. Peki burada kaldı mı? Hayır! "Ne kadar anarsan o kadar sevap" yani tekrara, tespihe dönüştü.

 

Tüm bu zincirleme reaksiyon bir anlamın kaydırılması sonucu oluştu. Bu kırılmalar sonucu kulak din adına sağır oldu. Ona bağlı beyin merkezi iflas etti. Ayetlerin ses içinde taşınan mana ve maksatları artık sadece muhatabına ses olarak ulaşmaya başladı. Ve din, bu sesleri en güzel çıkaranın dinde en ileri varsayımına ve sesle kendinden geçen bir insan topluluğuna dönüştü. Peki dinin yerini ne aldı? Hurafe; yani uydurulmuş din. Hayrettir ki!? Kur'an'nın ses yapısını dinlemeyi ve okumayı din zanneden insan, hurafeyi böyle algılamadı, onu anlamaya çalıştı. Anladığını kitap yaptı, eylemlerine yansıttı ve bir gün o hurafeleri dini oldu!

 

Yukarıda anlatmaya çalıştığımız Rabbimizin yaratılış harikalarından olan insan tüm bu mekanizmaların ilahiliğini öyle aşağıya indirdi ki artık o hangi türe dahil oldu şuan bilemiyorum!!!??? Çareye gelince? Dini halis kılmak, kaymış kavramları yerine koymak ve yeniden başlayarak hiç olmaz ise nefes alırken bu çabanın içinde Allah'a görünmek ve de gelecek nesilleri bu hastalıktan korumak. Şeytan bunun neresin de derseniz? Her yerin de!

 

Ali İmran 85. Kim İslam'dan başka din edinirse ondan bu din kabul edilmeyecek.

 

Soru: 16 din ve de Yahudiler ne olacak?  İslam'ı getiren kişi Hz. Muhammed şeklinde anlatılınca oluşan algı da sapmış; yerinde bir algı olmuyor. Hal bu ki Kur'an diyor; size gönderilen tek din İslam'dır. Hz. Peygamberde gönderilen peygamberlerin sonuncusudur. Tarih boyunca devam eden etmesi gereken ve devam edecek olan tek din İslam'dır. Kainat, İslam üzerine hareket etmektedir. İslam teslim olmak demektir.

 

Her ümmetin şeriatı ayrı da olsa dini İslam'dır. İslam'a dinler tarihinde bir din gibi bakmak bu günkü tanımlamaları doğurmuştur. Bizim burada ki yanlışımız, Hz. Muhammed'i, İslam'ın ilk halkası zannetmek. Böyle bir tanımlama sapmayı doğurur. Allah ayrı ayrı dinler gönderdi, sonra herkesi İslam'a çağırdı. Bu Allah'ın yasasına aykırıdır; müdahaledir.

Böyle inanmak ne gibi yanlışlara yol açar?
 

Öncelikle ibadetlerin yanlış anlaşılmasına yol açar. Bu bakış açısı namazı Miraç'ta Hz. Muhammed'e hediye ettirir, hediye edilen namaz rekatları öyle fazla olur ki, Hz. Musa peygamberimizin tavsiyeleri ile elli vakit olan namaz, Hz. Muhammed peygamberin kendi benliği yok edilerek, Hz. Musa uyarması ile beş vakte indirilir. Bunun Yahudi uydurması olduğu ve İslam'la alakası olmayan bir şeriat olduğu bellidir. Tabi bunun anlayacak Kur'an feraseti bakışına sahip Müslümanlar yetişmediği için Yahudileşmek kader halini almıştır. Şimdi bunun suçu kimin? Bu hikayeleri uyduranların mı? Bunlara inan Müslümanların mı?

 

Namazın kılınışını rivayetler olmazsa nereden bilip kılacaksınız?

 

Müslümanlar gibi namaz kılan Yahudilerin olduğu görüldü. Yine Hıristiyan ve Süryanilerinde Müslümanlar gibi namaz kıldığı görüldü. Bu konuda kaynak olan Mehmet Çelik hocanın kayıtlarına baş vurmakta yarar var.
 

Biz burada Hz. Peygamber namazı Yahudi ve Hıristiyanlardan öğrendi demiyoruz. Tüm Peygamberler namaz eylemi ile gelmişlerdir. Beyyine suresinin 5. ayeti bunun delilidir. 

 

Beyyine 5 Oysa kendileri yalnızca Allah’a kulluk etmek, din koyma yetkisinin sadece O’na mahsus olduğuna iman edip batıl olan her şeyden uzak durmak, ibadeti hakkıyla eda etmek, arınmak ve artmak için verilmesi gerekeni vermekle emrolunmuşlardı: işte insanlığın ebedi değerler sistemi budur.

 

İşte bu ayet ve ayetler ışığında şu istismar da bitiyor. "Hadis olmaz ise namazı nasıl kılacaksınız?" Hadisleri süpürüp atan bir anlayış varsa biz onlardan değiliz. Ama önümüze konan her Hadisi de yalayıp yutacak halimiz yok. Bunu beklemesinler bizden. Hatta bu fikirde olanlar bu yazıyı okuyup hiç zaman kaybetmesinler. Hadisi paralel Kur'an ve paralel din edinmeyin. Hadisi paralel Vahiy edinmeyin. Beşeri olanı ilahileştirmek uydurduğu yalanı Peygamberin ağzına koymak bir Müslüman'ın yapacağı iş değildir. Allah'tan korkacaksın! Peygamber Kur'an'a uymayacak bir şey söylemez. Çünkü Allah Resulü dini Kur'an dan öğrendi! Kur'an dan öğrenmediği bir şeyi de söylemez. Allah resulü beyan eder, tebliğ eder. İşte bu gerçeklerle "Hadis olmaz ise nasıl namaz kılacaksın" oyuncağı ellerinden alınmış oldu! Farkındaysanız dünya küçüldükçe ve diğer toplumların inanç sistemleri bir birine yaklaştıkça oyuncakların imalat yerleri ve malzemeleri nasıl ortaya dökülüyor. İşte teknoloji her alanda hurafeleri, oyunları, üçkağıtları birer bir çıkarıyor. Ali İmran 84-85 te bunun kanıtı.

 

Ali İmran 84 De ki: “Allah’a, bize indirilene, İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakub’a ve onun neslinden gelenlere indirilene; Rablerinden Musa’ya, İsa’ya ve (diğer) tüm peygamberlere bahşedilene inanırız; onlar arasından hiç birini ayırt etmeyiz; ve biz yalnız O’na teslim oluruz. 85 Her kim kendisine Allah’a kayıtsız şartsız teslimiyet yolundan başka bir din ararsa, bu kendisinden asla kabul edilmeyecektir;  üstelik o âhirette de kaybedenlerden olacaktır.

 

Dindarsan dindarsın git içinde yaşa bana karışma?

 

Kur'an insana indirilmiş hukuk kitabıdır. İnsanın kendiside dahil tüm varlığa karşı hukuki kuralları bildirir. Başlıktaki gibi yaklaşımlar hukuk sınır tanımayan bir hayatın arzusunda olan insan yaklaşımlarıdır. Bu tavrı biraz daha açıp temeline inersek daha isabetli sonuçlar alırız.

 

"Sen dinini kendin yaşa, bana karışma?" Din iman sahibi olmakla, olmamak aynı şeymiş gibi görünüyor bu zihniyet tarafından. Bunun temelinde messihiyat  ve israiliyat bulunmaktadır. Pavlus Hıristiyanlığından gelen ve içinde din var zannedilen messihiyat Müslümanlar için çok daha tehlikelidir? İsrailiyat tanınan bir şeydi ama messihiyat daha gizli bir zehirdir. İslam'ı Hıristiyanlığa entegre etmek istiyorlar. Bunun ispatı nedir derseniz?

Bir laikus batılı Hıristiyan, laik olmayan Hıristiyan'a "Sen dinini kendin yaşa" dediğinde haklı gerekçeleri vardır. Neden haklıdır biliyor musunuz? Zira bunu söyleyen Hıristiyan dinini kendi belirlemiştir. Yani içinde olduğu din inancını babasının atalarının kültür ve gelenekleri belirlemiştir pavlus belirlemiştir; Allah belirlememiştir. Onun için neden senin geleneğin benim dinim olsun diye sorar ve haklıdır. 

 

Din sosyolojisi alanında tanınan Max Weber bunu çok açık biçimde itiraf eder ve derki;

 

"Din, bir dindarı inşa ettiği kadar, bir dindar, daha fazla dini inşa eder"

 

Max Weber bir doğruyu dile getirir ama, İslam için geçerli değildir bu tespit! Hıristiyanlık için geçerlidir. Yani bir Hıristiyan, Hıristiyanlığı belirler. Onun içinde Hıristiyanlık denilen şey bir kültürler ve gelenekler bütünüdür.

İşte İslam da bu tehlikenin tehdidindedir.  İslam Protestanlığı deyince tüyleri diken diken olan birileri, İslam katolisisiminden neden hiç söz etmezler? Neden İslam Papalığına kalkışırlar, bir İslam kilisesinin kurulması tehlikesinden, bir İslam ruhban sınıfının oluşturulmaya  kalkışılmasından, İslam'ın Vatikanlaşması tehlikesinden neden hiç söz etmezler?

 

Oysa Protestanlar bizi engizisyonda kesenler yakanlar dağilerdi! Ama Endülüs'e son verenler, Müslümanların kütüphanelerini yakanlar Katoliklerdi. Neden Katolik bir tehlikeden söz etmezler? İslam katolisisiminden söz etmezler? Oysa tehdit ve tehlike İslam'ın ve Müslümanların Katolikleştirilmesidir!!!

 

Bu gün Müslümanların camisini kiliseye, imamını papaza, Kur'an'nını İncil'e, dinini Hıristiyanlığa dönüştürmek isteyen zihniyet asıl İslam Katolikliğidir!!! İşte asıl problem budur. Baksanıza insanlara, baksanıza dindarlara yapılanlara, dış dünyadan modernlik adı altın da görsel, duyusal, sözel, sanatsal, müziksel, dizisel, finansal, eğitsel, tatilsel, yılbaşı etkinlikleri, noel babalar, idoller, yarışmalar ve içerikleri, moda vs.

 

Müslüman'a" inancını benle paylaşma ama paran benim olsun, ben sana ne dersem o, bunun dışında ki namaz, başörtü gericiliktir" edasıyla Katolisismine çağırması olacak iş değildir. Hayır Müslüman inancını paylaşır çünkü bu iyiliktir, iyilikte paylaşılmalıdır. Çünkü bir müminin ulaştığı hakikati kendine saklama bencilliğinde olamaz. Hatta bu ahlaksızlıktır.

 

Bunu dışında karşıdakini tahkir eden ve inancını dayatan bir Müslümanlık var. Hal bu ki, kendi Müslümanlığı problemli. Kendisini sanki kurtulmuş, cennetle müjdelenmiş gören bir anlayış. Mensubiyetini cennetle müjdelenmiş gibi dayatıp karşısındakini ötekileştiren ve şeytanlaştıran bir anlayış.

 

Oysa bizim önceliğimiz, dinin yobazlığını yapanların bilgi bloklarının nasıl hatalı olduğunun gösterilmesidir. Ona, onun için ağlandığını anlatmaktır; varlığının Allah'ın emeği olduğunu ve karşısındakini ötekileştirmenin günahı öğretilmelidir. Asıl olan, bana çağırmak değil, kendine ve Kur'an'a çağırmaktır. Allah'ın nuru ile bakmak Kur'an ile bakmaktır. Kendi okuman sonucu Kur'an'nın sana geçecek olan nuru ile hayata bakmak kavramaktır. Çünkü Kur'an'nın bir ismi de Nurdur. Aynı zaman da bu bireyin emeği olacaktır. Allah emekleri asla zayi etmez.

 

Müslümanların bir açmazı da mensup oldukları ama anlamadıkları kitaplarını anlamadan okumayı din edinmeleridir. Başka hiç bir kitaba bunu yapmamışlardır. Anlamadıkları hiç bir şeyi okumamışlardır!

Sadece Kur'an'a bu haksızlığı yapmışlardır. Kur'an'ı anlamsızlığa mahkum edip sadece sese indirgeyenleri de gerçekte Kur'an terk edip kendisinin sadece hamur kağıdına ve sese indirgedikleri bir hayata mahkum etmiştir. Bu çok açıktır. Sadece yapmanız gereken; hayatı boyunca kıldığı namaz da okuduğu ayetin ne dediğini sorun? Cevap veremez! Ne acı değil mi? Bu hareketin hiç bir alan da getirisi olmaz ki Ahret hayatın da olsun! 

 

Bir zamanlar Müslümanların bir ayağı ahrete basarken diğer ayakları da dünya ya basmaktaydı. Her iki alemde de yürüyorlardı. Fakat ilerleyen zaman içinde seçimlerinde ki kalitesizlikten ve davalarına olan sadakatsizlikleri nedeniyle İslam'ın bozulmuş halinin mensupları, bozdukları ve yerine koydukları kendi insan yazması dinlerini İslam'a aktarmaya başladılar ve bu ümmetin alimleri de olanları fark edemediler. Güvendikleri alimlerin aşktan başları dönünce kaybedilen istikamet bir daha bulunamadı. Tüm bu tespitler delilleriyle önümüzde durmakta ve her delile yeni kayıtlarda düşmektedir. Ekol ekol bölünen Müslümanlar aynı kaynaktan su içiyoruz deseler de bu sadece sözde kalmakta olup eylemler, beklentiler bunun böyle olmadığını ortaya koymaktadır. 
 

Din yerine getirilecek maddeler yumağı değildir?
 

Başından beri din İslam'dır. Din hayat tarzıdır. Din işi, dünya işi diye bir anlayış yoktur. Maalesef ki bu başlığı Gazali atmıştır; "İhyayı Ulumiddin, Din işleri Dünya işleri" (Allah hakkında hayırlı olanı verecektir) kitabını yazmıştır. Halbuki din ve dünya işi diye bir şey yoktur. Her şey dindir. Doğduğun zaman içeceğin süttün ay miktarı

Kur'an da verilmiştir. Bebeğe bildirilmiyor bu bilgi, annesine bildiriliyor ki yerine beşer ölçüsü ve tavsiyesi verilmesin, verilecek süt miktarı ilahileştirilmiş oluyor.  Anne karnında ki durumundan haber veriyor Kur'an

 

 "Alak suresi 2. O, insanı bir alaktan yarattı."

 

Kur'an; niçin yaşaması ve nasıl inanması gerektiğine, inanması halinde nereye varacağına, inanmazsa başına neler geleceğine ve son durağının neresi olacağına. İnsan inanışlarında ki çelişkilere. Dinin objesi olan şahıslara din dışı yollarla akrabalık hasretmelerinde ki açmazlara. Tüm din mensuplarının Hz. İbrahim'i ataları saymalarında ki açmazı o sadece Müslümanların atasıdır diyerek uyguladıkları dinlerini Hz. İbrahim'e isnat etmelerinin iç ve dış çelişkilerini bizler önüne sererek anlatır. Kulların giyimlerine, bir birleri arasındaki ilişki düzeylerine, ticaretlerine, tartılarına.  Erkek ile kadının bir birlerine bakmalarına. Düşünmenin erdemine ve düşünme miktarına.   
 

Evlere nereden girilmesi gerektiğine. Anne ve babanın hangi inanç sisteminde olursa olsun onlara ihsan ile davranılması gerektiğine; yalnız O'ndan başkasına tapmasını istediklerinde onlara buna imkan yok denmesine. Sabah ne zaman kalkılmasına ve gecenin nasıl geçirileceğine. Gecenin değerlendirilmesinin nasıl yapılması gerektiğine.

 

Oğluna öğüt veren baba Lokmanın neler dediğine; ve Allah 6236 ayet sayısınca uyarı ve öğütle kocaman bir insanlık destanının hem kahraman kazananlarını hem de behbah kaybedenlerini bize bildiriyor.  Ve tüm bunları yarattığı varlığın iradesine sunuyor, mekaniğine dokunmuyor! Kendini inkar edene ekmeğini, suyunu veriyor?

 

Bunun üzerine hangi kıt akılla Kur'an dışı bir hayatı tavsiye ederler? Bir kısmı da, her şeyin Allah'a ait olmasına rağmen Allah'ın bir yarattığını bir birlerinden ayırırlar!? Bu ne cesarettir? Kim bunlar? neden kendilerine doğru geleni kainatın doğrusu zannedip dayatma cüretini gösteriyorlar. Benim yaratılmamda onların emeği ne?

Onlar mı çağırdı beni bu topraklara, onlar mı karar verdi doğmama? Aldığım nefesin karışımını onlar mı yaptı? Benden önce doğdular diye mi bu hakkı kendilerinde gördüler? Kendileri mi doğdukları yeri ve zamanı seçmişler? Çok sorarım ama onlardan cevap çıkmaz. Yine sahte inançlarına sahte putlarına dönecek bu baronlar. Ama nasılsa ölecekler. Onların gittikleri yerde ne diyecekleri de belli!

 

Şunu diyecekler; Müddessir 40 (Onlar) cennetlerde, hep bir ağızdan soracaklar  41 günahı hayat tarzı edinenlere: 42 “Sizi, içinizi yansıtan bu ateşe ne soktu?” 43 Cevap verecekler: “Biz hem Allah’la bağımızı koparmıştık,  44 hem de yoksulları doyurmazdık;  45 üstelik (günaha) dalanlarla birlikte biz de dalardık; 46 hepsinden öte biz Hesap Günü’nü yalanlardık; 47 ta ki ölüm hakikati bizi gelip buluncaya kadar…” 48 ,işte bunlara hiçbir şefaatçinin şefaati fayda vermeyecek.
 
 

Evet ölecekler ve haksızlık yaptıkları her insan karşılarına dikilip haklarını isteyecek. Allah bunu mazlumlara, hakkı arayanlara, doğruyu savunanlara vaat ediyor.  

 

Beyyine 6 Elbette inkârda ısrar edenler, ister kitap ehline isterse şirki hayat tarzı haline getirenlere mensup olsunlar içinde ebedi kalmak üzere Cehennem ateşinin bağrına düşecekler: Onlar bütün yaratıkların en şerlileridir.
 

Tabi birde şu var? Biz burada ne yazarsak yazalım.
 

Allah'a inanmayanlar, kendince din uyduranlar, eğip bükenler için hiç bir değişiklik olmayacak. Delili derseniz?

Mevcut halleri! Ben bir değişiklik görmüyorum ya siz?